Tıbbi Malpraktis (Doktor Hatası) Nedeniyle Tazminat Davası Şartları Tıbbi müdahale, belli ölçülerde risk içerdiğinden hastanın iznine tabidir. Örneğin, ameliyat olmayı kabul etmeyen bir hastanın yararına bile olsa, doktor kendiliğinden hastayı ameliyat kararı veremez. Ancak, izni olsa bile hasta üzerinde doktor tarafından yapılacak her türlü uygulama tıp bilimin genel olarak tanınıp kabul edilmiş, “tıbbi standart” olarak adlandırılan meslek kurallarına uygun olarak gerekli özen gösterilerek yapılmalıdır. Tıbbi standartlara aykırı her türlü tıbbi müdahale malpraktis olarak nitelendirilmektedir. Tıbbi malpraktis (hekim hatası) kavramı, yerleşik Yargıtay ve Danıştay kararlarında şu şekilde açıklanmaktadır: Tıp biliminin standartlarına ve tecrübelere göre gerekli olan özenin bulunmadığı ve bu nedenle de olaya uygun gözükmeyen her türlü hekim müdahalesi uygulama hatası (malpraktis) olarak anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle, hastanın tanı ve tedavisi sırasında standart uygulamanın yapılmaması, bilgi ve beceri eksikliği, hastaya uygun tedavi uygulanmaması; tıbbi hata olarak tanımlanabilir. Bu noktada hatalı tıbbi uygulama sonucu doğacak sorumluluk “kusura dayalı genel sorumluluk”tur. Hekimin hukuksal sorumluluğu bakımından ölçü; tecrübeli bir uzman hekim standardıdır. Hekim, objektif olarak olayların normal gelişimine ve subjektif olarak da kendi kişisel tecrübesine, kişisel yeteneğine, bireysel mesleki bilgisine, eğitiminin nitelik ve derecesine göre, hastanın sağlığında bir zarar gelmesini önceden görebilecek durumda olmalıdır. Bu halde karşımıza özen yükümlülüğü çıkmaktadır. Hekimin özen yükümlülüğünün ihlali, üç alanda yoğunlaşmaktadır; birincisi, hastanın tedavisinde yani teşhis, endikasyon, tıbbi tedbirin seçimi, bu tedbirin uygulanması, tedavi yahut cerrahi girişim sonrası bakım alanındadır. İkincisi, hastanın aydınlatılması ve anamnez alınmasıdır. Üçüncüsü, klinik organizasyonu alanında (personelin niteliği, yeterli sayıda personel bulundurulması, hekimlerin birbiriyle işbirliği (Konsültasyon)dir. Bu üç alandaki kusuru, sırasıyla uygulama kusuru (tedavide hata), aydınlatma kusuru ve organizasyon kusuru olarak değerlendirmek mümkündür. Bu üç kusura “Tıbbi Uygulama Hatası” (Malpraktis) adı verilmektedir. Hastaya yapılan doktor müdahalesi, tıp biliminin standartlarına, tecrübelere göre özenli ve somut vakıaya uygun yapılmalıdır. Doktor hasta ilişkisinde tazminat davasına konu olan tıbbi standart ihlali, yani malpraktis şu şekillerde ortaya çıkmaktadır: Teşhis aşamasında, Tedavi aşamasında (endikasyon eksikliği, yanlış tedavi yönteminin seçimi), Organizasyon yükümlülüğü (klinik organizasyonu, hastanın bakımı için personelin yeterli ve nitelik olup olmadığı, konsültasyon). Teşhis aşamasında; doktorun hastanın muayenesini eksik yapması, hastaya ilişkin hastalık öyküsü veya geçmiş bilgisinin (anamnezi) hiç veya gereği gibi alınmaması, gerekli tetkiklerin yapılmaması vb. gibi hatalar tıbbi malpraktis olarak kabul edilmektedir. Örneğin, alerjisi olan kişi açısından tehlikeli bir ilaç enjekte eden doktorun, hastaya alerjisi olup olmadığını sormaması teşhis aşamasında gerçekleşen bir malpraktis örneğidir. Tedavi aşamasında; Yargıtay kararlarına göre, hastalık için gerekli tıbbi müdahalenin hiç yapılmaması, ameliyat sırasında hastanın vücudunda yabancı madde unutulması, yanlış tedavi yöntemi seçilmesi, yanlış ilaç verilmesi, yanlış yere veya hatalı iğne yapılması, hastanın veya müdahale edilecek uzvun karıştırılması, müdahalenin ölçüsüz bir şekilde yapılması, hijyen kurallarına dikkat edilmemesi veya hatalı ameliyat tarzının benimsenmesi tıbbi malpraktis örnekleri olarak kabul edilmektedir. Organizasyon yükümlülüğü aşamasında; Yargıtay kararlarına göre, hastanın sağlık durumu, hastalığın tipi ve ağırlığına göre dürüstlük ilkesinin (M.K. m.2) zorunlu kıldığı tedbirlerde özensizlik malpraktis olarak kabul edilmektedir. Bu tedbirlerin alınabilmesi için gerekli nitelikli personelin bulundurulması, hastalığın tedavisi için gerekli olduğunda hekimlerin konsultasyonunun (işbirliği) sağlanması gibi hususların sağlık kuruluşu tarafından organize edilmesi gerekir. Organizasyon yükümlülüğünün yerine getirilmemesi sağlık kuruluşu açısından doktorun teşhis veya tedavi hatalarına ek olarak sorumluluk getirmektedir. Teşhis, tedavi veya organizasyon aşamalarında yapılan hatalar nedeniyle zarar gören hastanın sorumlular hakkında malpraktis nedeniyle tazminat davası açma hakkı olduğu konusunda kuşku yoktur. Malparaktis (doktor hataları) nedeniyle tazminat sorumluluğunu gerektiren haller açısından özellik arz eden iki hususu da ayrıca vurgulamak gerekir: Konsültasyon: Zorunlu olduğu halde konsültasyon yapılmaması veya konsultasyona uygun davranılmaması da tıbbi malpraktis nedeniyle tazminat sorumluluğunu doğurur. Konsültasyon, hastanın teşhis, tedavi ve takibi için sorumlu doktorun gerekli gördüğünde diğer uzmanlık alanları ile görüş alışverişi veya işbirliği yapmasıdır. Hekim, konsültasyon yapılması gereken bir noktada ilgili uzman doktora danışmadan hareket etmiş veya konsültasyon neticesinde verilen bilginin gereğini yerine getirmeden tıbbi uygulama yapmış ise, hekimin malpraktis halinde tazminat sorumluluğu doğmaktadır. Stabilizasyon: Stabilizasyon, hastanın bir istikrar veya dengeye kavuşmasını ifade eder. Stabilizasyon, hastanın maruz kaldığı ve acil servise gelmesine sebep olan tıbbi rahatsızlığının belli ölçüde giderilip vücut dengesinin yeniden sağlanması, rahatsızlığının ilerlemesinin durdurulması, vücut fonksiyonlarının sabitleştirilerek aynı kararda devam edecek hale getirilmesi, daha ileri müdahale gerektiren durumlarda o müdahale yapılıncaya kadar hastaya tıbbi destekte bulunularak hastanın dengede tutulması ve yeni komplikasyonlar doğmasına engel olunmaya çalışılması anlamlarına gelmektedir. Acil servis görevlilerinin, acil bir tıbbi vaka nedeniyle acil servise gelmiş bir hastaya, sosyal güvencesinin olup olmadığını ve diğer özelliklerini nazara almadan stabilizasyonu sağlanıncaya kadar bütün tıbbi hizmetleri sunmaları zorunludur (YCGK-K.2017/278). Hastanın stabilizasyonu sağlanmadan sevk edilmesi veya taburcu edilmesi halinde, doğacak olumsuz sonuçlar tıbbi malpraktis (doktor hatası) nedeniyle tazminat sorumluluğunu gerektirecektir. Malpraktis Davası Hukuki Niteliği Tıbbi Hatalı uygulama nedeniyle doğan malpraktis davasında yapılacak ilk iş hukuki ilişkinin niteliğini tespit etmektir. İdare-hizmet sunan ile hasta-vatandaş arasındaki ilişki “hizmet” ilişkisine dayanmakla birlikte, özel hastane ile hasta arasındaki ilişki çoğunlukla “Sözleşme” ilişkisidir. Sözleşme ilişkisi de “vekalet sözleşmesi” şeklinde olabileceği gibi, “eser sözleşmesi” niteliğinde de kurulmuş olabilir. Bu ilişkilerin tamamı farklı hukuki statülere tabidir. Bu belirlemeye göre de muhatabı ve sorumluluk türünü tespit etmek mümkün olacaktır. “Sözleşmeye aykırılık” nedeniyle tazminat davası açılabileceği gibi, “haksız fiile” de dayanılması mümkün olacaktır. Dayanılan hukuki nedene göre uygulanacak zamanaşımı süreleri, davanın tarafları, davanın açılacağı yetkili ve görevli mahkeme de değişiklik gösterecektir. Malpraktis Davası Nasıl ve Nerede Açılır? Tıbbi malpraktis nedeni ile eser ya da vekalet sözleşmesine dayanılan durumlarda görevli mahkeme “tüketici mahkemesi” olarak belirlenmiştir. Buna göre; Bağımsız çalışan doktorlar aleyhine açılan maddi ve manevi tazminat davaları, tüketici mahkemesinde görülür. Şirket, gerçek kişilerin işletici olduğu özel hastaneler ya da adi ortaklık aleyhine açılacak maddi ve manevi tazminat davalarına bakmaya ise, tüketici mahkemeleri görevlidir. Kamu hastaneleri ya da sağlık kuruluşları aleyhine açılan tıbbi malpraktis nedeni ile açılan maddi ve manevi tazminat davalarına bakmaya görevli olan Mahkeme ise,“idare mahkemesi” olarak düzenlenir. Tüm kamu hastaneleri, yani araştırma hastaneleri, devlet hastanesi, ruh ve sinir hastalıkları hastanesi gibi hastanelerde ortaya çıkan tıbbi malpraktis durumlarında, tam yargı davası olarak da tanımlanan maddi ve manevi tazminat davalarına bakmaya görevi ise, idare mahkemesine aittir. Devlet üniversitesi ya da vakıf üniversitesi hastanelerinde meydana gelen doktor uygulama hataları nedeni ile maddi ve manevi tazminat davalarına bakma görevi ise, idare mahkemelerine aittir. Aile sağlığı merkezi ya da benzer niteliklere sahip olan kamu sağlık kuruluşlarına karşı açılacak olan maddi ve manevi tazminat davalarına bakma görevi ise, idare mahkemesine aittir. Şu halde malpraktis davalarında hasta ile karşı taraf arasındaki ilişki türünü şöyle sıralayabiliriz: Hizmet İlişkisi Sözleşme İlişkisi ( Eser veya Vekalet sözleşmesi ) Vekaletsiz İş Görme İlişkisi Haksız Fiil İlişkisi Kusursuz Sorumluluk İlişkisi ( Çalıştıranın Sorumluluğu ) Emsal Karar T.C. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 1973/2637 K. 1974/2492 T. 14.10.1974 DOKTORUN BAŞARISIZ AMELİYATTAN SORUMLULUĞU DAVA VE KARAR: Bir meslek veya san'at erbabı, meslek ve san'atını icra ederken muhakkak surette bilmesi gereken bir konuyu bilmemesi veya zararın önüne geçmek için bilimin lüzum gösterdiği tedbirleri ihmal etmesi yüzünden zarara sebebiyet verirse sorumlu olur. Ancak muhakkak olmayan, tartışma konusu olup genellikle kabul olunmayan bilim kurallarına riayetsizlik sorumluluğu gerektiren bir kusur sayılmaz. Doktorlar tarafından yapılan ameliyatlar beklenilen iyi sonucu vermemiş olsa dahi tıp biliminin kabul ettiği bütün kurallara uygun bir müdahale yapılmış ise, artık doktora kusur izafe edilemeyeceğinden meydana gelen sonuçtan sorumlu tutulamaz. Yapılan müdahalede ihmal ve tedbirsizliğin varlığının kabulü için ölçü, zararı meydana getirenin subjektif niteliklerine bakılmaksızın yalnız orta seviyede bir kimsenin, yani tedbirli bir doktorun aynı hal ve şartlar altında göstereceği mutat ihtimamdan ibarettir. Olayda davacı, davalıya gözlerini ameliyat yaptırmış, müdahale başarılı olmamış, gözler eski görme yeteneğini de kaybetmiş olduğundan, bundan ileri gelen zararının ödetilmesini dava etmiş, mahkemece ameliyatta davalının kusuru bulunmadığı gerekçesi ile dava reddedilmiştir. Kararın baş tarafında açıklanan ilkelere göre, davalının kusurlu bulunup bulunmadığının tespiti için uzman kişilerden teşkil edilecek bir bilirkişi kurulu ile inceleme yaptırılmak, gerektiğinde adli tıp meclisinin düşüncesine de başvurmak zorunludur. Bu şekilde bir inceleme yaptırılmadan sırf resmi mercilerden bilgi isteme niteliğinde Ankara Tıp Fakültesi göz hastalıkları profesörlerinden iki kişinin ayrı ayrı düşüncesine başvurulup gelen cevaplara dayanılarak davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın gösterilen nedenle ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi. Bu konu hakkında soru ve sorunlarınız için Denizli DemirGüren hukuk bürosu ile iletişime geçebilirsiniz. #avukat #denizliavukat #denizlicezaavukatı #denizlimirasavukatı